Fusus ül-Hikem asıl adı Ebu Bekir Muhyiddin Bin Ali olan Muhiddin Arabi’nin eseridir. Muhiddin Arabi İspanya’da Murciya kentinde 1165 yılında doğmuştur. Öğretmenleri onu üstün öğrenci olarak niteler. İbni Rüşd’ün öğrencisidir. İbni Rüşd Muhiddin Arabi’den derin bir şekilde etkilenmiştir. Onun hakkında şöyle der: “Ancak kitaplarda rastlanabilecek düzeyde, şimdiye kadar hiç karşılaşmadığım biri. Benim okuyarak elde ettiğim ilmi, o görünür halde şekillendirerek elde etti. Bende henüz düşünce halinde olanları ise, ona söylemeden, bana kendi düşünceleri olarak açıkladı.”
Kitabı yazarken Muhiddin Arabi birçok peygamber ve veli ile görüştüğünü belirtmiştir. Onları rüyasında görmüş, onları dünyaya davet etmiş ya da bedenini terk ederek onların bulunduğu yere giderek bu görüşmeleri yaptığını söylemiştir. 500 den fazla sayıda kitap yazan Muhiddin Arabi’nin en ünlü kitabı Fütuhatı Mekkiye ve Fusus ül-Hikem’dir. Hikmetlerin özü anlamını taşıyan kitap, en değerli çalışmalarından kabul edilir. 27 bölümden oluşur ve her bölümünde bir peygamber anlatılır.
Muhiddin Arabi kitabı yazma nedenini “627 Hicret yılı, Muharrem ayının son günlerinde, Şam’da iken, Tanrının peygamberi Hz. Muhammed’i gerçek bir rüya anlamında gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana dedi ki, bu Fusus ül-Hikem kitabıdır. Bunun al ve halka açıkla ve bu bilgilerden herkes yararlansın.” şeklinde anlatır.
Fusus ül-Hikem İslam felsefesine alışılmadık bir yorum getiren, araştırmacıları yıllardır uğraştıran, anlaşılması zor gizemli bir kitaptır. Kitabın bir bölümü Allah kavramını anlatmaktadır. Allah kavramına yaklaşımı farklı ve cesurdur.
“Tanrı, tektir ve eşsizdir,
Her şey O’ndandır, her şey O’nundur ve her şey O’dur,
O, hiçbir şeye muhtaç olmayandır,
Allah, ‘bir’ tanımlamasıyla bile sınırlandırılamayandır.
Biz, Allah hakkında, kayıtsız, şartsız (salt) bilim ve hayat sahibidir deriz.
Buna göre, Allah diri ve bilgindir ve biz Hak’kın ilmi hakkında, O, başlangıcı olmayandır, deriz.” “O, evvel (ilk, başlangıç) olmakla beraber bir başlangıca bağlanamaz. İşte, bu nedenle, O’nun hakkında ‘ahir’ (son) tanımı kullanıldı. Başlangıç ve sonun aynı varlıkta olması, varlığın tekliğini gerektirir. Yani, O’ndan başka bir varlığın olmadığını düşündürür. Çünkü bir şeye evvel veya son diyebilmek için ondan başka bir şeyin daha olması gerekir. Ancak, o zaman, o şeyin evvel ve son olduğu söylenebilir. Öyleyse, O’nu başlangıç veya sondur, diye sınırlandıramayız.” şeklinde yorumlar vardır.
Ölüm ve ölümden sonraki yaşam hakkında da günümüzde ortaya atılan teorilere benzer yorumları olan kitabın gizeminin çözülmesi için hala araştırmacılar uğraşıyorlar.
Nostradamus’un kehanetlerini yazarken de Muhiddin Arabi’den esinlendiği düşünülmektedir.