1500 lü yıllardan daha da öncesine ait olduğu düşünülen ICA Taşları yaklaşık olarak 15 000 adettir. Taşlar Peru’nun ICA bölgesinde bulunan çölde, bir mağarada gün yüzüne çıkmıştır. 1960 yıllarında bir çiftçi bu mağarada taşlardan oluşmuş bir yığın bulur. Üzeri gravürlerle süslü olan bu taşları çiftçi teker teker satmaya başlar. Fakat taşlar kısa zamanda ünlenir. Ve bu durum çiftçinin yakalanmasına neden olur. Çiftçi taşları kendisinin yaptığını söyler. Mağarada bulduğu hikayesini de turistlere satabilmek için uydurduğunu söyler. Fakat çiftçinin hikayesi inandırıcı bulunmaz ve taşlar incelendiğinde durumun çiftçinin anlattığı gibi olmadığı anlaşılır.
1966 yılına gelindiğinde taş araştırmacısı olan Dr. Javier Cabrera konuyu duyar ve taşları inceler. Almanya’da bulunan bir laboratuarda taşların kazınan yerleri incelendiğinde, kazıma işleminin çok eski bir zamanda yapıldığı anlaşılır. Taşların bulunduğu mağara da incelenir. Çok eski zamanlardan kalma fosiller ve kemikler bulunur. taşlar değişik boyutlardadır. Kimisi bir avuç kadar, kimisi de bir köpek büyüklüğündedir. Taşlardaki çizimlerin el kaldırılmadan yani kesintiye uğramadan çizildiği saptanır. ICA Taşlarında bulunan çizimlerde İnka’lardan kalmış kask giyen insan figürleri, ayrıca kalp ve beyin nakli ameliyatlarının yapıldığını gösteren gravürler bulunmaktadır. Taşların bazılarında yaşamı uzatabilmek için yazılmış genetik kodlar vardır. Yine ICA taşlarında kan damarlarının çizimleri, doğal enerji üretme ve hücre bölünmesi ile ilgili resimlerde saptanmıştır. Taşların hemen hemen 3te 1lik bölümü ise dinozorlar ile ilgilidir. Ve bazılarında dinozorların evcilleştirilmiş olarak resimleri çizilmiştir. Jeologlar yaptıkları araştırmalar sonucunda bunların 13 milyon yıl önce çizildiğini tespit ettiler.
Bu gizemli taşlar ‘insanlık tarihini acaba yanlış mı biliyoruz?’ sorusunu akıllara getiriyor. Belki de dünya çok eski zamanlarda şimdikinden çok daha donanımlı, çok daha teknolojik açıdan gelişmiş medeniyetlere ev sahipliği yapmıştı.